Sürdürülebilirlik Yorgunluğu Gerçek mi?

Mirhan Köroğlu

Sürdürülebilirlik Yorgunluğu Gerçek mi?

Son yıllarda sürdürülebilirlik, kurumların neredeyse her sunumunda, her stratejisinde yer alan bir kelimeye dönüştü. Ancak bu kadar çok telaffuz edilmesinin bedeli, kelimenin anlamının aşınması oldu. Artık birçok lider, çalışan ya da tüketici aynı soruyu soruyor: “Sürdürülebilirlik gerçekten işe yarıyor mu, yoksa sadece iyi görünmenin bir yolu mu?”

Bu sorgulama aslında oldukça sağlıklı. Çünkü “sürdürülebilirlik yorgunluğu” yalnızca bir kavramın değil, bir dönemin de sınırlarına geldiğimizi gösteriyor. On beş yılı aşkın süredir şirketlerle iklim, su ve doğa odaklı raporlama süreçlerinde çalışan biri olarak şunu gözlemliyorum: Kurumlar veri toplamakta, hedef belirlemekte ve rapor hazırlamakta artık çok daha iyi. Fakat çoğu zaman bu çabaların ardında bir anlam yorgunluğu hissediliyor. Çünkü asıl zorluk, “neyi yaptığımızı göstermek” değil, “neden yaptığımızı anlamak”.

Raporlama, ölçüm, skorlar… Bunlar sürdürülebilirliğin dili ama ruhu değil. CDP’de her yıl binlerce şirketin verisini incelerken gördüğümüz şey şu: Gerçek dönüşüm, derecelendirme sonuçları ile değil, niyetle başlıyor. Şirketin üst yönetimi sürdürülebilirliği bir iletişim konusu olarak değil, iş modelinin parçası olarak gördüğünde; finans direktörü karbonu maliyet unsuru değil, fırsat alanı olarak değerlendirdiğinde yorgunluk yerini öğrenmeye bırakıyor.

“Sürdürülebilirlik yorgunluğu” aslında “etki eksikliği yorgunluğu”. Çünkü insanın motivasyonunu canlı tutan şey sadece başarı değil, çoğunlukla anlamdır. Eğer sürdürülebilirlik vergi, regülasyon ya da yatırımcı baskısıyla sınırlı kalırsa, asıl anlamını kaybeder; doğayla, toplumla ve gelecek nesillerle kurulan bir değer ilişkisine dönüşürse, yeniden canlanır.

Bu yorgunluğu, tükenişin değil olgunlaşmanın işareti olarak görebiliriz. Gerçek dönüşüm, sürdürülebilirlik kavramının anlamı kurumlar tarafından içselleştiğinde başlayacak. Yeni dönemde ESG çerçevelerinin, iklim yasalarının, raporlama standartlarının ötesine geçmemiz gerekiyor. Asıl mesele, “ne kadar sürdürülebiliriz?” değil; “neden sürdürülebilir olmalıyız?” sorusuna verdiğimiz samimi yanıt olmalı. Çünkü sürdürülebilirliğin özü teknik değil, etik bir meseledir.

 

Mirhan Köroğlu